Türkiye Yüzyılı Milletin Ayak Sesleri

Yayınlama: 09.12.2023
A+
A-
Bülent Turan Kimdir ? Bülent TURAN, 17 Ocak 1975’te Çanakkale’de doğdu. İlköğrenimini Lapseki 25 Eylül İlkokulu’nda, ortaöğrenimini Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde yatılı olarak tamamladı. Lisans eğitimini Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladıktan sonra Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimi aldı. Lise ve üniversite yıllarında bir çok sivil toplum kuruluşunda ve öğrenci organizasyonunda görevler aldı. Kurucusu ve sahibi olduğu Turan Hukuk Bürosu’nun yöneticiliğini yaptı. Hukukçular Derneği’nde Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini üstlendi. Bir çok sivil toplum kuruluşunda yöneticilik yaptı. AK Parti İstanbul İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcılığı görevinin ardından iki dönem AK Parti İstanbul Teşkilatlanmadan sorumlu İl Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü. 24. Dönem AK Parti İstanbul Milletvekili, 25. Dönem AK Parti Çanakkale Milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı. 24. Dönem TBMM Adalet Komisyonu Üyeliği, AK Parti Grup Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. AK Parti Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüttü. 26. Dönem AK Parti Çanakkale Milletvekili olarak yeniden seçilen Bülent Turan, AK Parti Grup Başkanvekili olarak görevini sürdürmektedir. Türkiye'de ve dünyanın bir çok ülkesinde kendi objektifine yansıyan fotoğrafları ve bu fotoğrafların hikâyelerini "Bir Mola" adını verdiği bir foto-kitapta derledi. İngilizce bilen Turan, evli ve iki çocuk babasıdır.

Türkiye Yüzyılı; maddi ve manevi tüm unsurlarımızla yeni ufuklara giden, gelecek nesillerimize karşı da bir sorumluluk olarak gördüğümüz bir anlayışın tezahürüdür.

Heyecanlıyız.  21.  Yüzyılın  ilk çeyreği   bitmek   üzereyken, biz kendi yüzyılımıza başlıyoruz. Millet olarak Cumhuriyetimizin  100. yılına büyük bir heyecanla ve movitasyonla  giriyoruz.  Biz  sade- ce  85  milyonluk  bir  nüfus  değiliz. Yüksek bir medeniyet ve tarih biri- kimine, köklü bir devlet geleneğine sahip bir milletiz. Dolayısıyla, kendi yüzyılımızı bu birikime yakışır şekil- de,  toplumun  tüm  dinamikleriyle, el birliğiyle inşa etmemek için hiçbir bahanemiz yoktur ve olmamalıdır.

Bugün   Türkiye,   tarihi   misyonunu adeta yeniden hatırlamış, kendisine reva görülen yapay senaryoları bir kenara atmış hem bugünümüz hem de önümüzdeki ikinci yüzyılımız için ortaya güçlü bir vizyon koymuştur. Bundan yüz yıl önce şanlı bir mü- cadeleyle kurduğumuz Cumhuriye- timiz, bugüne kadar pek çok sına maya  maruz  kalmış,  özellikle  son 21 yılda her alanda yaşadığı gelişmelerle, kuruluş hedeflerine büyük ölçüde ulaşmıştır. Şimdi sıradaki he- def, bu vizyonu daha da ileriye taşı- yarak, kazanımları devam ettirmek, sağlamlaştırmak,   yeni   başarılarla taçlandırmak ve deyim yerindeyse sınıf atlamaktır. İşte “Türkiye Yüzyılı” tabiri, bu vizyonun ifadesidir.

Türkiye  Yüzyılı;  maddi  ve  manevi tüm  unsurlarımızla  yeni  ufuklara giden,  gelecek  nesillerimize  karşı da  bir  sorumluluk  olarak  gördü- ğümüz  bir  anlayışın  tezahürüdür. 2200   yıllık   devlet   tecrübemizin, Anadolu’daki bin yıllık varlığımızın, bütün tarih ve medeniyet birikimi- mizin, yüz yıllık Cumhuriyet zemini- miz üzerine rafine bir şekilde inşası ve Türkiye’nin her anlamda küresel bir güç haline gelmesi hedefinin ifa- desidir.

Bu  topraklar,  gelişime,  bilime  ve teknolojiye  uzak  değil.  Ecdadımız, İstanbul’un Fethi’nde kullandığı

teknoloji ile dünyada tüm dikkatle- ri üzerine çekmişti ve tüm yükseliş dönemi boyunca bu karakterini sürdürdü; Osmanlı toprakları ilmin, edebiyatın,  kütüphanelerin  anava- tanı haline geldi. İlerleyen zaman- larda bu alanlarda geri kalmanın be- delini gerileme ve çöküş dönemine girerek ödedi.

Millî  Mücadelemizin,  Kurtuluş  Sa- vaşı’mızın ne büyük fedakarlıklarla verildiği, herkesin malumudur. Mil- letçe  vatan,  bayrak  ve  bağımsızlık aşkıyla, tarihe geçen bir mücadele verilerek Cumhuriyet kuruldu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah ar- kadaşlarının ortaya koyduğu gayret ve vizyon, dünyadaki pek çok mazlum millete de ilham kaynağı oldu.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çık- mış,  imparatorlukların  yıkıldığı  ve ulusalcılığın yükseldiği bir dünyada, 623 yıllık bir imparatorluğun baki- yesi olan bir ülkede, yeni bir cum- huriyet kurmak ve burada geleceğe ait bir vizyon belirlemek, bir ülkeyi yeniden inşa etmek ve ayağa kaldır- mak kolay değildir. Millî Mücadeleyi veren kadronun belki de en büyük başarılarından biri, bu vizyonu doğ- ru şekilde tarif edebilmiş olmaları- dır.  “Muasır  medeniyet  seviyesine yükselmek” ve geçmişin bütün bi- rikimini  içinde  barındıran  bir  mil- let  olmak,  farklılıkları bir  zenginlik olarak görüp tek bayrak altında bir millet kimliğini inşa etmek, bu yeni vizyonun  çıktılarıdır.  Anadolu  top- raklarında  neredeyse  hiç  olmayan sanayileşme çalışmaları başladı.

Birbiri ardına fabrikalar açılırken, dış politikada da büyük oranda denge siyaseti güdüldü. Yeni kurulan ülke ne yazık ki demokrasi sınavını da zor verdi. Ekonomi ve sanayi alanında atılan  tüm  olumlu  adımlar,  darbe dönemleriyle akamete uğratıldı.

Siyasi  hayatın  olağan  çekişmeleri, kasıtlı  olarak  ve  çoğu  dış  kaynaklı operasyonlarla köpürtüldü; ülkeyi bölecek ve demokrasiyi öcü gibi gösterecek bir  seviyeye getirildi. Çanakkale’de, Kurtuluş  Savaşı’nda mücadele ettiğimiz küresel güçler, kendi ayakları üzerinde durmak için çalışan bu genç cumhuriyete fırsat vermemek adına “darbe dönemleri” diye isimlendireceğimiz olay ve zaman örgüleri oluşturdular. Seçilmiş Hükümet 1960 Darbesi’yle devrildi. Başbakan Adnan Menderes ve yol arkadaşları Yassıada da kurulan sözde  mahkemelerde  yargılanarak idam edildi. Tekrar demokrasiye dönüldüğünde darbenin üzerinden henüz 11 yıl geçmişken 1971’de 12 Mart  Muhtırası’yla demokra- si yolculuğu bir kere daha sekteye uğratıldı.

Darbeciler heveslerini almamış olsa gerek, aradan 10 yıl bile geçmeden,  kanlı  1980 Darbesi  ile demokrasi tarihimize kara bir leke daha geçti. “Bir sağdan, bir soldan astık” sözü, darbenin milli iradeye ve demokrasiye karşı bakışını tam olarak  özetlemekteydi. 1980 Darbesi’yle siyasi partiler kapatılarak siyasi liderler yasaklı hale getirildi. Bir kez daha ülkenin kendi ayaklarının üzerinde durması ve politika üretmesi engellendi.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış, imparatorlukların yıkıldığı ve ulusalcılığın yükseldiği bir dünyada, 623 yıllık bir imparatorluğun bakiyesi olan bir ülkede, yeni bir cumhuriyet kurmak ve burada geleceğe ait bir vizyon belirlemek, bir ülkeyi yeniden inşa etmek ve ayağa kaldırmak kolay değildir.

Bu darbeler, sadece demokrasi ve toplumsal  alanlarda  tahribat  oluş- turmuyordu.  Ülkemizin  üretimine, sanayisine,  yatırımcısına,  tarımına kısaca her alana olumsuz etki edi- yordu.  Yine  şer  odakları  terör  ör- gütü,  insanlık  düşmanı  PKK’yı  bu topraklara   musallat   ederek   ülke gündemine, yıllardır binlerce insanımızı kaybettiğimiz, şehit verdiğimiz terörle mücadele gibi bir meseleyi getirdi. 80’li yılların ve 90’lı yılların başlarında  meydana  gelen  ekono- mik kriz, 90’lı yılların sonunda hükü- met krizleriyle birlikte tetiklenerek patlama noktasına geldi. Koalisyon hükümetleri, banka hortumlamalar, devalüasyonlar,  ülkeyi  bir  çıkmaza sürüklemişti. Bu arada millet tarihe kara bir leke olarak geçen 28 Şubat Post  Modern  Darbesi’yle  bir  kez daha yüzleşti. Millet iradesi bir kez daha karanlığa mahkûm edilmek is- tendi. İnsan temel hak ve özgürlük- lerinin askıya alındığı, toplumun ye- niden dizayn edildiği, inançlarından dolayı insanların birçok zulme, bas- kıya maruz kaldığı, insanların eğitim hakkının elinden alındığı bir süreç yaşandı. Zaten ekonomik olarak sı- kıntı yaşanan bu dönemde yerli ve milli olarak ne kadar yola çıkan siya- si isim varsa hepsinin önüne engel- ler koyuldu. İstiyorlardı ki bu ülkeyi bu  milletin  evlatları  yönetmesin. Ekonomik krizden çıkış yolunu yurt dışından ithal zihinlerle gerçekleş- tirmek  istediler.  2001’de  “Anayasa kitapçığı  fırlatma  krizi”,  “Kara  Çar- şamba” olarak tarihe geçen hadise bir  de  siyasi  bir  krizi  tetiklemişti. Ülke  böyle  bir  tablodayken  girilen 2002 Seçimleri, bir anlamda birçok partiyi siyasi arenadan sildi.

Tam da bu dönemde, gelecekte Mil- li İradeyi yeniden ayağa kaldıracak bir lider adayı olarak gördükleri (ve tahminlerinde haklı çıktıkları) Recep Tayyip Erdoğan okuduğu bir şiir ne- deniyle mahkûm edilerek siyasi ya- saklı hale getirilmişti.

Cezaevinden çıkan Erdoğan yeni bir şeyler  söyleyerek,  milletin  değer- lerinin ve iradesinin karşılık buldu- ğu yeni bir siyasi yapılanma olarak AK Parti’yi kurarak yeni bir hikâye yazmaya başladı. 2002 Yılından iti- baren,   Erdoğan   liderliğindeki   AK Parti’nin siyasi macerası, tam olarak millet iradesinin ve beklentilerinin gücünün hikayesidir.

AK Parti’nin siyaset arenasında boy gösterdiği son 21 yıl, Türkiye’de pek çok değişimin yaşandığı bir dönem oldu.   Yaşanan   değişimlerin   belki de en büyüğü, Türkiye’de vesayetin yerini büyük oranda millet iradesi alması olmuştur. Artık “millet dev- let için değil, devlet millet içindir” anlayışı  hâkim  olmaya  başlamıştır. “Darbeleri kabullenen ve hesaplaş- mayan”  Türkiye,  “darbelere  dire- nen,  hesaplaşan,  sorumlularından hesap soran” bir yapıya evrilmiştir. AK Parti’nin hedeflerinden biri olan milletin iktidarında; eğitimden sağ- lığa, ulaşımdan altyapıya, sanayiden tarıma her alanda güçlü ayak sesle- ri duyulmaya başlandı. Elbette her şey  bir  anda  pembeye  dönmedi; Türkiye’nin bu yürüyüşü E-Muhtıra, parti kapatma, MİT Krizi, 17-25 Ara- lık Darbesi, Gezi Olayları, 6-8 Ekim olayları, 15 Temmuz FETÖ Hain Dar- be Girişimi gibi süreçlerle kesintiye uğratılmak istenmişti. Devlet millet kaynaşmasıyla yapılan bu yürüyüş- le bu süreçler, ülkeye ağır faturalar ödetse de bertaraf edildi.

Önemli yerli ve milli adımlar, Türki- ye’yi tarihi kodlarıyla buluşturmaya başladı. Bugün tarihi atılımlarla de- vam  eden  bir  hikâye  yazılıyor.  Sa- vunma  sanayideki  yerlilik  oranının %20’lerden %80’e çıkması, Mavi Va- tan iddiası, doğal gaz ve petrol ke- şifleri, yerli ve milli uçaklar, İHA’lar, SİHA’lar, füzelerin yanı sıra 60 yıllık bir hayal olan yerli otomobil olan ilk TOGG’un  banttan  indirilmesi  bazı konu başlıklarından oldu.

Türkiye, yeni dönemde artık bölgesel ve küresel meselelerde diplomatik liderliğiyle, krizlerin çözümünde rol oynuyor.

Bu  yeni  dönemde  yaşanan  deği- şimin  en  önemli  çıktılarından  biri, eskiden   dünyada   “olmayan   kriz- lerden”  bile  etkilenen  Türkiye’nin, bugün dünyayı sarsan krizlerde bile ayakta kalabilen veya daha az etki- lenen bir yapıya kavuşması olmuş- tur. 2008 Global Ekonomik Kriz, tüm dünyayı   etkileyen  Covit-19   pan- demisi,  Rusya-Ukrayna  savaşı,  gibi krizlerde Türkiye ayakta kalabilmiş, hatta Rusya-Ukrayna Savaşı netice- sinde oluşan Gıda Krizi’nde çözüm üreten ülke olmuştur.

Tüm bu küresel sorunlara rağmen Türkiye,  ekonomide  büyüme  iddi- asını devam ettirdi, ihracatta, istih- damda  rekor  kırdı.  Bundan  21  yıl önce 36 milyar dolar olan ihracat, son  12  ayda  253,5  milyar  dolara ulaştı. Türkiye ekonomisi sağlam te- meller üzerine kurulması sayesinde büyüme, ihracat ve istihdam odaklı yeni ekonomi modeliyle, bu süreç- ten çok daha güçlü çıkılması beklen- mektedir.

Tüm bu 21 yıllık süreç içinde Türki- ye, attığı tüm yenilikçi adımları ko- rumak ve geleceğine yeni bir ivme kazandırmak adına çok önemli bir adım daha attı: Milletin iradesi ve onayıyla  Cumhurbaşkanlığı  Hükü- met Modeli’ne geçti.

Bu   yeni   hükümet   modeliyle   bir yandan her türlü vesayetten, koa- lisyonlardan, hükümet krizlerinden kurtulurken, diğer yandan da hızlı karar alabilen ve uygulayan, bürok- rasideki  hantallığı  önemli  ölçüde gideren  yeni  bir  yönetim  yapısına kavuşmuş oldu. Her ne kadar biri- leri eski Türkiye özlemiyle yanıp tu- tuşsa da “parlamenter sistemi geri

getireceğiz”  dese  de  bu  kendileri açısından hayalden öteye gideme- di  ve  gidemeyecektir.  Aziz  Mille- timiz;  2023  Cumhurbaşkanlığı  ve Milletvekili   Genel   Seçimleri’ndeki tercihiyle, yeni sistemin devamı yö- nünde açık ve net bir irade ortaya koymuştur. Dünyada hiçbir bir mil- let, bir demokratik kazanımını geri vermemiştir.  Hiçbir  dünya  ülkesin- de parlamenter sistemden krallığa geçilmediği   gibi,   başkanlıktan   da parlamenter sisteme geçme örneği yoktur. Türkiye’de de millet iradesi, ilerleme yönünde kararını vermiştir. Bu iradeye saygı duymak, toplumun ve siyasetin tüm dinamiklerinin gö- revidir.

Türkiye, yeni dönemde artık bölge- sel ve küresel meselelerde diploma- tik liderliğiyle, krizlerin çözümünde rol oynuyor. Tahıl krizinin aşılması, savaşan  iki  ülkenin  aynı  masada buluşmasındaki  özgül  ağırlık,  Av- rupa’da yaşanan enerji krizinin çö- zülmesinde merkez olma durumu, bunun göstergesidir. Birçok ülkenin resesyona girdiği bu dönemde, Tür- kiye’de  çarklar  dönüyor;  istihdam, ihracat, üretim artmaya devam edi- yor.  Bunda  Cumhurbaşkanlığı  Hü- kümet Sistemi’nin büyük bir etkisi oldu. Yeni sistem hem siyasi krizle- rin önüne geçti hem de yönetimsel anlamda   parlamenter   sistemdeki aksaklıkları ortadan kaldırdı. Türki- ye,  güçlü  liderlikle,  tüm  dünyanın verdiği sorunlarla etkin bir mücade- le alanı buldu. Eski sistemin hantallı- ğı, krizlere kapı aralamasının yerini, daha  hızlı  karar  alabilen,  istikrarlı, güçlü koordinasyon sağlayan bir yö- netim yapısı aldı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Mode- li, tartışmasız birçok olumlu yanıyla birlikte mutlaka daha da geliştirilip güçlendirilmelidir.  Yeni   modelde seçim sisteminde de yapılacak de- ğişikliklerle,  dar  bölge,  daraltılmış bölge gibi sistemler tartışılmalı ve

milletin  temsil  gücü  TBMM’de  en yüksel şekilde yansıtılmalıdır. Güçlü vekil, güçlü parlamento, güçlü Cum- hurbaşkanlığı  Hükümet  Modelinin doğal sonucu olmalıdır. Aynı şekilde Güçlü Cumhurbaşkanı, güçlü vali de sistemin  avantajlarından  olan  bü- rokrasinin azaltılması ve hızlı karar mekanizması için sistemin olmazsa olmazıdır.  İllerin  idari  amirlerinin gücünü  Cumhurbaşkanından  direk alması, yürütmenin illerdeki etkisi- ni  artırarak  Cumhurbaşkanlığı  Hü- kümet Sistemini daha işlevsel hale getirecektir.

Tüm bu tartışmalarla birlikte Cumhurbaşkanlığı  Hükümet  Siste- mi,  Türkiye  Yüzyılı  vizyonunun  en önemli  sacayaklarından  biri  oldu. Cumhurbaşkanlığı  Hükümet  Siste- mi’yle gelen %50+1 ne kadar tartı- şılsa da; demokratik çıtanın yüksel- mesine,  samimiyetleri  sorgulansa da bazı vesayetçi odakların milletin değerleriyle   barışmalarına,   seçim kazanma  hırsıyla  daha  makul  bir söyleme  geçmelerine  vesile  oldu. Sırtını bürokratik ve darbeci vesaye- te dayayarak iktidar olmak isteyen- ler, bu tarzlarının bir karşılığı olma- dığını anladı.

Türkiye,   yeni   sistemle   dünyada adeta  kendi  eksenini  belirlemeye başladı. AB-ABD ekseninin yanı sıra Rusya, Çin, Afrika ve Asya’da denge- li ve sürdürülebilir ilişkiler kurarak yeni yüzyıla daha güçlü bir dış po- litikayla giriyor. Doğu-Batı arasında, tüm ülkelerle kendi milli politikala- rını ortaya koyuyor. Bu yeni ilişkiler, AB  hedefinden  vazgeçmek  demek değildir. Bu söylem Türkiye’nin mil- let ve ülke menfaati doğrultusunda kendi iradesiyle karar vermesi, ba- ğımsız bir ülke olarak tarihi bir tavır takınması demektir. Türkiye; hiçbir devletin  uydusu ya  da  eyaleti  de- ğildir. Ülke menfaati açısından, Ana Vatan’da,  Mavi  Vatan’da  ne  adım atılması gerekiyorsa, hangi ülkeyle ilişki kurmak istiyorsa ona karar ve- riyor. Rusya ile Çin ile yeni sayfalar açıyor.  Artık  kendisine  biçilen  role mahkûm olan değil, artık rol üstle- nen, gündem belirleyen bir ülke var. Türkiye Yüzyılı, aynı zamanda bu ta- rihi duruş ve tavır demektir.

Cumhuriyetimizin son çeyreğinde önemli eksiklerimizi tamamladık, yeni yüzyıla altyapı olacak eğitimden sağlığa, ulaşımdan altyapıya sanayiye pek çok adım atıldı.

“Türkiye Yüzyılı” bir söylemden çok daha fazlasıdır. Türkiye Yüzyılı; asırlık hayallerin gerçeğe dönüşmesi, tari- hi hedeflere ulaşılması adına ortaya koyulan büyük bir vizyondur. Artık içine kapanan değil, atılım yapmayı sürdüren,  dünyaya  diplomasi  der- si veren bir ülke var. Türkiye, New York’ta  bulunan  Türkevi’nde  ade- ta  dünyayı  ağırlıyor.  Cumhuriyetin asırlık birikiminden, kadim tarihten alınan ilhamla güçlü bir motivasyon ortaya koyuluyor. Türkiye, kuzeyin- den güneyine, doğusundan batısına tüm  şehirleriyle  Türkiye  Yüzyılı’na hazırlanıyor. 85 milyon Türkiye Yüz- yılı’na hazırlanıyor. Bu yüzyıl kaybe- dilmemelidir.

Cumhuriyetimizin  son  çeyreğinde önemli   eksiklerimizi   tamamladık, yeni  yüzyıla  altyapı  olacak  eğitim- den   sağlığa,   ulaşımdan   altyapıya sanayiye pek çok adım atıldı. Şimdi yeni bir dil, yeni bir söylem zama- nı. Şimdi, gönülden gönüle kurulan köprüleri  çoğaltmak  ve  güçlendir- mek  zamanı.  Bu  anlayış,  yapılan tüm  çalışmaları  çok  daha  anlamlı  kılacaktır.  Bu  iddianın  maddi  ve manevi  tüm  unsurları,  bu  kadim topraklarda yayılmaya devam edil- melidir.

“Yeni    Anayasa”,  “sürdürülebilir huzur  ve  istikrar”,  “üretim”,  “her alanda  başarı”,  “verimlilik”,  “yeşil kalkınma devrimi”, “yerli ve millilik” önemli  kavramlar. Türkiye  Yüzyılı; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadeleriyle, “gücün yüz- yılıdır,  dijitalin  yüzyılıdır,  teknoloji- nin,  bilimin  yüzyılıdır, kalkınmanın yüzyılıdır, değerlerin yüzyılıdır, şefkatin yüzyılıdır.” Bunlar aslında tüm dünyanın  ihtiyaç  duyduğu  önemli değerler.  Türkiye  Yüzyılı,  bu  kapsamda değerlendirildiğinde aslında dünyaya,  özellikle  küresel güçlerin sömürdükleri dünyaya da bir rehber mahiyetindedir. Buna her kesimin, iş dünyasının, sivil toplum kuruluş- larının,  siyasi  partilerin  katkı  sunması çok kıymetli. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın; “Gelin, Türkiye Yüzyılı vizyonunu   birlikte   oluştu- ralım,  birlikte  inşa  edelim.  Gelin, Türkiye Yüzyılı’nı yeni bir milli muta- bakat zemini haline dönüştürelim.” çağrısı da tarihi bir çağrıdır. Türkiye Yüzyılı  vizyonu  ülkemizde  yaşayan tüm etnik kimlikler, fikirler, görüşler, sosyal kesimlerle birlikte iktidar ve muhalefetiyle,  ihtiyaç  duyacağımız bir  Türkiye  fotoğrafıdır.  Ülkemizin yeni yüzyılının kaybetmemek, tarihi  kazanımlarla  taçlandırmak,  her vatanseverin görevi diye düşünüyo- rum. Bir ülkenin geleceği, bir mille- tin kaderi; siyasi hırslardan, seçim kazanmaktan,  geriye  götüren  sığ tartışmalardan daha önceliklidir. Biliyoruz ki tarihi meydan okumalar, büyük   birliktelikler   gerekir.   Buna ihtiyacımız var. Çünkü bu yoldaki en büyük gücümüz, ayrıştığımız nokta- ları bir kenara bırakarak ülkemizin çıkarları  için  ortak  paydada  bulu- şabilmek,  birlik  ve  beraberliğimizi daha sıkı bir şekilde ortaya koymak olacaktır.

 

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.