Yıllar süren “geri sayım” bitti ve ilk yerli otomobilimiz dün Gemlik’ten yola çıktı.
Bu heyecan tam 61 yıl önce de yaşanmıştı. Birkaç “babayiğit” mühendisimiz, “Biz yerli otomobil yaparız” diyerek kolları sıvamıştı. Ama 27 Mayıs darbesinden sonra tekrar güçlenen CHP zihniyetliler, “Bize mi kalmış otomobil yapmak” yaygarasıyla; bildik komplekslerini kusmuşlardı.
Bu ezikliği, meslektaşımız Emin Pazarcı 22 Mart 2022 tarihli Akşam gazetesinde şöyle yazmıştı:
“Büyük Üstat” dedikleri Burhan Felek, “Heveskârlığı, hüner satarlığı bir kenara bırakalım da, harcıâlem ucuz hizmet aletleri gibi geçer akçe mamuller yapmaya bakalım” diye yazmıştı. Çetin Altan “El arabası ile at arabasını kusursuz bir şekilde yapıyoruz. Otomobil bunun bir adım ötesi…” şeklinde alay etmişti. Çetin Emeç “Türkiye otomobil yapamaz. Yapsa da o nesneye otomobil denmez” demiş; Aziz Nesin, Fethi Giray, Habib Edip Törehan, Hayri Alpay gibi daha pek çok isim bu teşebbüsü engellemeye çalışmıştı.
Bürokrasideki vesayetçiler de bu müstemleke tavra, mal bulmuş mağribî gibi sarılmıştı! Uzun mücadelelerle belirlenen bütçeyi, “Zaten boşa gidecek” diye kuşa çevirmiş, 4 otomobilin üretimi için sadece 900 bin lira vermişlerdi! “Bu sevdadan vazgeçin” anlamına gelen bu tutuma rağmen Mühendislerimiz kolları sıvamış ve Eskişehir’deki Demiryolu Fabrikası’nda işe koyulmuşlardı.
Darbeci yönetim bununla da kalmamış, “Yapmayın” anlamına gelen, “Otomobilleri 29 Ekim Törenlerine yetiştirin” talimatı vermişti! Çünkü 29 Ekim’e sadece 4,5 ay kalmıştı. Ama o “babayiğitler”, bütün engellemelere rağmen gece gündüz çalışmış ve “Devrim” adı verilen dört otomobili, 28 Ekim akşamı sürüşe hazır hale getirmişlerdi. Seri üretim hazırlıklarına başlanan otomobilin fiyatı ise 30 bin lira olarak belirlenmişti. Türkiye, Batı Asya ve Ortadoğu’nun otomobil üretim üssü olacaktı!
“Beyaz” ve “Siyah” isimli iki “Devrim”, Ankara’da yapılacak olan 29 Ekim gösterilerinde yer almak için trenle yola çıkarılmıştı. “Demiryolu Taşımacılığı Talimatı” gerekçesiyle, otomobillerin deposuna sadece birkaç litre benzin konmuş olup, asıl ikmal Sıhhiye’deki akaryakıt istasyonunda yapılacaktı.
29 Ekim sabahı Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in TBMM önünde bindiği “Devrim”, daha 100 m. gitmeden kesik kesik öksürmüş ve irkilerek durmuştu! Cemal Gürsel “Hayrola, n’oldu” diye sormuş, direksiyondaki mühendis, “Paşam, benzin bitti” cevabını vermişti!
Böyle büyük bir “devrim” için bu küçük aksilik, anlayışla karşılanabilir ve rahatlıkla telafi edilebilirdi ama Cemal Gürsel çok sinirlenmiş ve öfkeyle otomobilden inmişti. O meşhur kompleks abidesi “Batı kafasıyla otomobil yaparız ama doğu kafasıyla yakıtını unuturuz” sözünü de o zaman söylemişti.
Leş kargası gibi üşüşmek için fırsat kollayan müstemleke matbuatı büyük balık yakalamıştı! Bu büyük rezaleti(!) “yıldırım baskı”yla duyurmuşlardı:
“Yaptıkları otomobil 100 metre gitti, bozuldu…”
“Yapamazsınız demedik mi” diye dalga geçenlerin haddi hesabı yoktu. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel dâhil herkes; “Devrim Projesi”nden elini çekmişti… Oysa kendisi yanlış otomobile binmişti.
Yıllar önce yerli uçak üretimini durduran zihniyet, yerli otomobil projesini de başlamadan bitirmeyi başarmıştı! Hatta bu çok değerli başlangıç öyle katledilmişti ki, koca otomobil yok edilmişti! (Darbeden Beter Vesayetler, s. 324)
Bu zihniyet hiç değişmedi. Günümüzdeki temsilcileri de, aynen vesayetçi abileri gibi “Yapamazsınız, yapsanız da satamazsınız” demişlerdi. Bu yüzden, gerçekten yapıldığını görmeye gelememişlerdi. Oysa dün Gemlik’te yaşanan coşku, siyasî bir tören değil 61 yıl gecikmeli bir rövanştı.
Duydunuz mu? Aslında davet, üretici firmalardan gelseydi katılacaklarmış! Ne kadar ucuz bir gerekçe! Katılımcı firmaların fonksiyonu elbette tartışılmaz. Ama unutmayın ki, Sayın Erdoğan’ın ısrar ve desteği olmasaydı bu coşku asla yaşanamazdı.
Neden daha önce tek adım atılmadı?
Sektörün devleri neden yıllardır “montaj” kolaylığını seçti? Oysa devletin bütün imkânları bu sermayedarların emrindeydi.
Ford’un Tophane’deki montaj fabrikası 1929 yılında açılmıştı. Türkiye temsilciliğini 1946’da alarak Ford-Otosan’ı kuran Koç Grubu, neden bir yerli otomobil geliştirmedi? Bu millet neden merkeplerin kemirdiği otomobillere mahkûm edildi? Bu aile isteseydi, “Devrim”e sahip çıkıp seri üretimi gerçekleştiremez miydi?
Sayın Erdoğan’ın yıllarca tekrarladığı “Bir babayiğit yok mu” çağrılarına ancak 2011’de ses verilmiş ama bu süreç kolay ilerlemediği için daha 3-4 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerekirse yabancı firmalara veririz” demişti. Yani Erdoğan’ın ısrarı olmasaydı bu üretim sittin sene yapılamazdı.
Elbette birlikte başarıldı. Sadece bu güzide firmalarımızın katkısı değil, bir işçimizin emeği bile, bu çok değerli sonucun bir parçasıdır. Bu gereksiz ayrıntıları zikrettiren, muhalefetin hazımsız gerekçesidir.
İşin özü, “Otomobil yapmak bize mi kalmış” diyen müstemlekeci eziklerin yeni versiyonu olan bu vesayetçiler, yeni “devrim”e hazımsızlık beslemektedir. Çünkü bu zihniyetin hiçbir zaman “millî sanayi” derdi olmamıştır.
Oysa bu yolculuk o günlerde başlasaydı, bugün nerelerde olacaktık! Bu büyük “devrim”in tam 61 yıllık gecikmesinin hesabını kim verecek?
2023’te de işte bunun “seçim”i yapılacak. Yeni Türkiye, her sahadaki “millî devrim”lerle şahlanan “Yeni Türkiye” mi devam edecek yoksa, “Devrim’lerin yok edildiği eski Türkiye”ye mi dönülecek?
İşte bütün mesele bu…