NEW YORK AVRASYA FİLM FESTİVALİ’NDE ‘SİNEMADA EN İYİ AVRASYALI KADIN SANATÇI’ ÖDÜLÜNÜ ALAN ‘YÜN BEBEK’ FİLMİNİN YAZARI, YÖNETMENİ VE ARSLANKÖY KADINLAR TİYATRO TOPLULUĞU’NUN KURUCUSU ÜMMİYE KOÇAK’IN HAYATI KÖYÜNDEKİ OKULA GELEN BİR TİYATRO OYUNUN İZLEMESİNİN ARDINDAN DEĞİŞTİ.
New York Avrasya Film Festivali’nde ‘Sinemada En İyi Avrasyalı Kadın Sanatçı’ ödülünü alan ‘Yün Bebek’ filminin yazarı, yönetmeni ve Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kurucusu Ümmiye Koçak’ın hayatı köyündeki okula gelen bir tiyatro oyunun izlemesinin ardından değişti. Köyündeki kadınların sesini duyurmak için tiyatro yapmaya karar verdiğini belirten Koçak, gençlere “Hayallerinize sımsıkı sarılın” çağrısında bulundu.
New York Avrasya Film Festivali’nde ‘Sinemada En İyi Avrasyalı Kadın Sanatçı’ ödülünü alan ‘Yün Bebek’ filminin yazarı, yönetmeni ve Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kurucusu Ümmiye Koçak oyun yazarlığından, yönetmenliğe giden süreci anlattı.
“Köydeki kadınların sesini duyurmak için”
Hayatının son 22 yılında her gün bir öykü yazdığını ve daha sonra bu öyküleri tiyatro oyununa dönüştürdüğünü belirten Ümmiye Koçak, “Doğduğum köy ile gelin geldiğim Arslanköy’ü karşılaştırdım, aradaki farkı fark ettim. Çünkü iyi bir dinleyici, iyi bir gözlemciydim. Çünkü çocukluğumda da çok okuyordum. O kadar çok okuyordum ki; gelin gelirken çeyiz olarak koli koli kitap getirmiştim. Köydeki kadınların sesini nasıl duyurabilirim diye düşünürken o sırada köy okuluna bir tiyatro geldi. Oyun sonrası çocuğa adını sordum. ‘Ali’ dedi. ‘Ama orada Veli’ydi’ dedim. Ben o gece sabaha kadar uyuyamadım. Burada mesela Ayşe Teyze, Fatma Teyze ile kavga ediyor. Gelip onu bana anlatıyor ama başkasıymış gibi. Hâlbuki ben onun o olduğunu biliyorum. Ben de o çocuklar gibi onların yaşadıklarını yazsam, isimlerini değiştirsem. Biz de o çocuklar gibi çıkıp oynasak ve onları izleyenlerde kendilerini görseler, düzeltseler diye düşündüm. Yanlışlarını onlara göstereyim istedim. Sanatın, tiyatronun en güzel iletişim aracı olduğunun sonraları daha çok farkına vardım. Büyük, küçük hiç kimseye zorla bir şey öğretemezsin ama sanatla öğretebilirsin. Başka kişilik, başka karakterle o yanlışı gösterebilirsin. En iyisi insanı insanla anlatmak, gerçekten çok güzel” dedi.
“Öleni de öldüreni de biz doğuruyoruz, biz büyütüyoruz”
Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan ‘Samsun E-Dergi’nin’ 6’ıncı sayısında konuk olan Ümmiye Koçak, kadına şiddet konusuna da değinerek şunları söyledi:
“New York’tan ‘Sinemada En İyi Avrasyalı Kadın Sanatçı’ ödülünü aldığım yazıp yönettiğim ‘Yün Bebek’ filmini kadınların sesini duyurmak için yazdım. Yaşlı teyzelerden çocukluklarını dinleyerek ilk olarak öyküsünü yazmıştım. Farkına vardım ki çocukluk çok önemli. 70 – 80 yaşında teyzeler çocukluklarını anlatırken elleri ayakları titriyor, ağlıyorlardı. Öyküyü yazdığımda çok ses getirmişti. Erkeğin kadına uyguladığı şiddet görünüyordu ancak kadının kadına uyguladığı şiddet göz ardı ediliyordu. Kadının kadına şiddeti daha ön planda olmalıydı ve hala o düşüncedeyim. Ben böyle dediğim zamanda diyorlar ki ‘Ümmiye Anne öyle şey mi olur? Biz ataerkil toplumda yaşıyoruz.’ Hayır, yavrum. Öleni de öldüreni de biz doğuruyoruz, biz büyütüyoruz. Biz şekil veriyoruz onlara. Biz bilmeden evlatlarımıza çok büyük hatalar yapıyoruz.”
“Onun için biz çocuklarımızı yetiştirirken kendimize bir bakmalıyız” diyen Koçak şunları söyledi:
“Kız çocuklarımıza bilmeden özgüvensizlik aşılıyoruz. Erkek çocuklarımızı da egolu yetiştiriyoruz. Biri büyüyor sinmeyi öğreniyor, diğeri sindirmeyi öğreniyor. Ama bunları bilmeden yapıyoruz. Biz çocuklarımızı kız veya erkek değil, insan olarak yetiştirmeliyiz. Vicdanlı, merhametli, duyarlı evlatlar yetiştirelim. Gerisi zaten çorap söküğü gibi gelir. Ben bütün bunları yapmıştım. Kimsenin yollarıma gül döşemediğini, tam tersi deve dikeni döşediğinin farkındaydım. Yaptığım işin çok zor olduğunu biliyordum ama kafama koymuştum, yapacaktım. Bunu da güzellikle, iyilikle yapmak istedim. İnsan başkalarının düşünceleriyle yola çıkarsa yorulur, yarı yolda o fikri omzundan atar. Ama ben kendi fikrimle, kendi düşüncemle, kendimi tanıyarak yola çıktığım için o zorluklara tabii ki göğüs gerdim. Kimse kimseye gümüş tepside bir şey sunmuyor. Sonuçta ben yapılmamış bir şey yapacaktım, bunun farkındaydım. Tabii ki de tek başıma yapmadım, birçok insanın emeği var. Ama ilk gün destekleyenler olmasaydı ben bu yola çıkamazdım. Tek başıma değildim, herkese teşekkür ediyorum. İlki de önemli, sonu da önemli, şu anda önemli benim için. Gençler hayallerine sımsıkı sarılsınlar. Hayaller akşam düşünüp sabah gerçekleşmez. Uzun yollar kat etmek lazım hayallere kavuşmak için. Öyle içerde otururken hayallere kavuşulmaz. İçerde otururken hayal kurulursa hayalperestlik olur yavrum. Hayallere kavuşmak için çok çalışmak lazım. Mücadele etmek, okumak lazım. Bak ben 65 yaşındayım. Hayallerime yeni yeni kavuşmaya başladım. Sabır sabır, çalışmak çalışmak.”